Sizin araba kullanmakla aranız nasıl bilmiyorum ama benim iyi diyelim iyi olsun bari diyebileceğim kadar kötü. :)
Olmadık yerde lastiğe çivi girmesi ,uzunların açık kalması, geri geri park edememe gibi günlük hayatın içinden ama bana çok teorik gelen bu durumlarla başa çıkmaya çalışarak araba kullanıyorum. Genelde arabayla ilgili anlamadığım bir durum olduğunda sinirlerim bozulur, ne olduğunu anlamaya çalışırım, anlamayınca yine sinirlerim bozulur! Geçtiğimiz günlerde babam beni aradı ve arabamın kilometresinin dolduğunu ve servise bırakmam gerektiğini söyledi ben de servise gerek yok ben şimdi arabayla biraz geri geri giderim ve arabanın kilometresini düşürürüm dedim. Babam bu lafıma çok güldü tabiki, ama arabayla geri geri gidince kilometresinin düştüğünü nerden bildiğimi sormadı. Ben söyleyeyim nereden bildiğimi; ''Gülen Gözler'' filminden!
Yeşilçamın başyapıtlarından, benim her izlediğimde güldüğüm, içimi ısıtan sımsıcak bir filmdir Gülen Gözler. Filmin bir sahnesinde zengin oğlan Temel rolündeki Mahmut Hekimoğlu, babasından gizli arabayı aldığı belli olmasın diye günün sonunda İstanbulu geri geri turlayarak kilometreyi düşürür ama sevgilisi İsmet'in yani Müjde Ar'ın geri geri gitmekten tersi döner :)
Film Münir Özkul ile Adile Naşit'in yani Yaşar Usta ile Nezaket Hanımın kızlarının sevdiği çocuklarla evlenmek için verdiği zorlu ama bir o kadar da komik mücadeleler üzerine kuruludur. Öyle ki, Münir Özkul Müjde Ar'ı sevdiği çocuğa vermeyince, Müjde Ar kendini bir gün boyunca elbise dolabında saklar ve günün sonunda Münir Özkul'u ikna etmeyi başarır :)
İkna etme yöntemi çok basit, belki de şimdiki zamanda işe yaramaz da olsa filmde zengin oğlan Temel, sevdiği kız için babasının ona vaat ettiği serveti elinin tersiyle iter. Bu erdemli davranışın günümüzde pek geçerliliği olduğunu söyleyemem tıpkı dolaba saklanarak bir şeyleri halledemediğimiz gibi. Paradan kolay kolay vazgeçemediğimiz bir zamanda yaşıyoruz zira televizyondaki diziler bile aile servetinden mahrum kalmamak için istemediği halde aile dostunun kötü ama zengin kızıyla evlenen jönlerle dolu, anlayacağınız, şimdilerin esas güzel ve iyi kalpli kızlarına yine hüsran yine hüsran!! Neyse filme geri dönecek olursam Yaşar Usta'nın kızlarından Itır Esen de dahil bir şekilde sevdiği kimyager çocukla evlenmeyi başarır da Ayşen Gruda ve Şener Şen'in yani Fikret ve Vecihi'nin işi en zorudur aslında. Vecihi neler yapmaz ki Fikret ile evlenebilmek için; hiç birinde başarılı olamaz ama en sonunda eve uçakla girer ve kapar Ayşen Gruda'ı babasından. Filmin belki de en şanssız, en istenmeyen damadı ama en tatlısı olan Şener Şen'in hayat verdiği Vecihi karakteri, adını Kurtuluş Savaş'ımızın ilk uçuşunu yapan aynı zamanda da İzmir'deki ilk Türk uçağını yapan kişi olan Vecihi Hürkuş'tan alır.
Vecihi Hürkuş, aynı zamanda da ilk Türk kadın pilotumuz Bedriye Gökmen Bacı'yı yetiştiren kişidir. Vecihi Hürkuş ile ilgili bu kadar bilgiyi filmden öğrenmedim tabiki o kadar da değil. :) Bunları Sunay Akın'ın Ay Hırsızı kitabında okumuştum. Ama yine de bir şey fark ettim eski filmler deyip gülerek izlediğimiz filmlerde aslında neler saklı aslında içleri ne kadar da dolu. Böyle bir filmi bize kazandırdığı için yönetmen Ertem Eğilmez'i de anmadan geçemeyeceğim çünkü okulumuzun yakınındaki kafeteryalarda saatlerce langırt oynayan birçok okuldaşım, ''langırt makinasını'' Türkiye'ye ilk getiren kişinin Ertem Eğilmez olduğunu bilmiyorlar, bilselerdi daha farklı oynarlardı bence :)
Evet ben araba kilometresinden langırt makinasına geldiğim yazımı burda sonlandırıyorum ,bir dahaki yazımda acaba hangi Türk filmini anlatsam ve konuyu hangi alakasız yerden hangi alakasız yere bağlasam diye düşünmek üzere aranızdan ayrılıyorum, ayrılırken de filmin linkini ve benim en sevdiği sahneyi aşağıya bırakıveriyorum,
Herkese iyi seyirler. :)
https://www.youtube.com/watch?v=gkvdYmkczPY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder